2 Temmuz 2013 Salı

'' Bir Şehir ''


Sabah olurdu bir şehirde
Ocağa konan çayın ıslığı,
Belki yeni evlenen çiftin ilk sabahı,
Gül dolu sessiz mezarlığı,
Dört tarafı puslu, bozuk yolları;
Kimine hapis, kimine mutluluk kaynağı..


Bir sabah yanaştı ambulans evine,
Götürdüler en kalabalık hastaneye.
Yakınları kuşkulu; dost mu olacaktı sedye?
Buz gibi doktor, asık surat hemşire..
Yıkıldı bir eş, yıkıldı ev; virane..


Okunurken selalar birbiri ardına;
Hayırsız tüm akrabalar, hepsi burada..
Bir kutu ayran, bir parça kumpanya,
Gömüp gittiler kara soğuk toprağa..


Yıkmak için mi atmıştı imzayı?
En büyük sözler; bastın mı kızım ayağı?
Üç yıllık macera, düğün şekeri, nikahı,
Bu şehir acaba sizi de yutarmıydı?


Kalkar baba sabah aydınlanmadan,
Hep aynı gömlek, hep aynı kaftan..
Bir umut çıkar mı bugün kira parası,
Belki sıkıntılı ama güzel mutlu yuvası...


Babanın işe giderken bindiği otobüsün sahibi,
Beklediği ihale bugün düşecekmiydi?
Arttıkça malı daha hırslı, daha kinli,
Onca şeyin hesabını nasıl verecekti?


''Bismillah'' der açar esnaf dükkanı,
Geç kapattığından yine yorgundur sabahı..
Güler yüz, temiz hizmet; emeğin kazancı
Veresiye kaçırır, ödemez baş belası;
Yaş geçti artık satmanın tam sırası...


İşportacı amca nerden aldın mendili?
Bu köşe senin diyorlar; gerçekten öyle mi?
Sattığın çakılar kim bilir hangi olayın müsebbibi?
Bu şehirde sensin zabıtanın yegane sevgilisi...


Güne başladı yine bir şehir tüm halkıyla,
Beklentiler, umutlar, kazançlar aceb ne ola?
Molası yok bu şehrin, hep yorgundur kalpler;
Bazen bu şehri terketmeyi herkes ister...


Tüm hikayesiyle bir şehir..
Bazen durgun, bazen sessiz, kimsesiz,
Yağmurda ağlayan; hep bitap, çaresiz,
Kavgası, gürültüsü hiç eksiksiz...


Bir şehir;
Caddeleri, sokakları hep bensiz...

(ANKARA)


R.Koçak
02.07.2013






















13 Haziran 2013 Perşembe

'' Bir Ömürlüğüne Sana Geldim ''


Hatalar, yapılanlar, yanlışlar
Bitsin artık aldanışlar..
Mutluluğa çıksın diye tüm varışlar;
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Aradı aşık maşukunu,
Şu çektiğimiz acılar;
Hangi insafsız yapar bunu?
Bizimkisi sevgi değil, bağımlılık yolu;
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Ne anlarlar bilmem yaşarken öldürünce,
Bakmadılar hiç arkalarına nefes bizden gidince..
Ettiğinizi bulun derim;
Siz şu hallere güldükçe..
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Deli dediler şu halimi gördükçe;
Bir an tebessüm, geri kalan hep düşünce..
Buralar yıkık dökük adeta virane;
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Neşen yoksa dost bile uzakta,
Nerde kaldı peki onca hatıra?
Bırakıp attım hepsini bir kenara
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Yüzün genç kalbin yaşlı dediler,
Yetim kalbimizi yorup bize verdiler,
Ettiler ettiler hep bize ettiler;
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Dünya malı onların olsun dedim,
Yollar uzadıkça düşünen kendim,
Geçilmez, inat acı bendim,
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Ben kendimi sana hapsettim
Saat kulesini gördükçe;
Hep eskiyi düşlerim..
Ben de kaldı bir kırık emanetin
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Biter sandım acını yıllar geçince;
Sessiz kalıp senden haber gelmeyince..
Şu kör dünya aşka kapıyı kitleyince,
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Gidenlerin ardından burkulan kalbim,
Sensiz geçen acı günlerim,
Bir yudum suyum, bir parça ekmeğim;
Bir ömürlüğùne sana geldim.

Sevdim sevdim her daim kaybettim.
En büyük acılarımla kapına geldim.
Belki ödül vaktidir artık dedim;
Bir ömürlüğüne sana geldim..

Hamdım piştim acınla,
Çıkar mı yorgun yüreğim yarına?
Doktora ilaçsın, hastaya deva;
Bir ömürlüğüne sana geldim.

Sessizlik en büyük düşman
Dayanılır değil; olmasa iman..
En büyük umudum geçsin zaman
Bir ömürlüğüne sana geldim...

Geçti günler haftalar,
Dudaklarım hep adını sayıklar,
Hayallerim senle güzel yarınlar;
Bir ömürlüğüne sana geldim.

Çektin sen de acının en derinini;
Yorgun kalbin kim bilir ne kadar bitkindi?
Kalbin sevmek; kimle, nerde dedi;
Bir ömürlüğüne sana geldim.

Tedirgin ama hep umutlu,
Durgun içten içe öyle huzurlu,
Hayaller hep mutluluğa doğru;
Bir ömürlüğüne sana geldim..

Birgün attılar beni bir kenara,
Dediler git bir çıkar yol ara,
Sev sevil; ağlama iki günlük dünyada;
Ben döndüm yine sana geldim...



 
R.Koçak
 13.06.2013

23 Mayıs 2013 Perşembe

'' Ne Anlarsın? ''



Bak yine düştün aklıma,
Kalbim oyun bahçesi değil artık;
Girip çıkıp oynama..

Pas tutmuş demire olamazsın zımpara,
Gittiğin gün bana en mutlu hatıra,
Kolay olmuyor değil mi bazı şeyler;
Şimdi bakınca arkana,..

Geçer sandın acılar, kırık demir kaynayınca
Sevgi etki etmez ki tetanoz bedeni sarınca
Kalır iki bedende iki ayrı zehir; biz hala yaşadıkça;
O aradığın şeyler şimdi çok uzaklarda...

Kopan demir yerde kalır,
Toprağa hasret duyarsın
Ne yapıp ne yapmayacağını;
Hala bana sorarsın...

Kafanı kaldırır yukarlara bakarsın,
Sevmekten söyle sen ne anlarsın?
Bırak gel desem; şaka sanırsın
Aşkta mantık ararsan yanılırsın...

Zamanında kopardın sen salıncağı,
Arama hiç tahtıravalli..
Bu bedenden birgün;
Bıraktığın hüzün gider mi?

Şimdi kurak benim bahçem,
Parçalanmış demir yığınları
Kimse adımını atmıyor buralara;
Derdimden anlayan eli yağlı hurdacı...

                                                                  R.Koçak
                                                                 23.05.2013

22 Nisan 2013 Pazartesi

'' Eski Bir Tanıdık ''


Ve sonunda Pollyanna evlenir...

Bilinçsiz bir şekilde etrafına attığı sevinç çığlıkları acaba kaç metreye yayılacak, kaç kişi bu mutluluğa ortak olacak? Acaba içinde ağlayan kadın kaç ömür sonra susacak? Ömrünü yönetenlerin ağız kenarlarında kalan gençliği kendine ne
zaman uğrayacak? Onların kaybettirdiği şeyleri kim bilir ne zaman geri kazanacak?


Şimdi bir ömür düşünme vaktidir...



R.Koçak 
18.07.2012

'' Anne O Amca Kimdi ? ''


Yabancı gibi yaklaşır yanına
'Merhaba Amca' der,
Sarılmak gelir sıkıca,
Suya hasret, yanarmışcasına...

Gözünde minicik gözlüğü, renkli çerçeve
Askılı pantolonu, askısı sürekli kayar,
Ayağında ışıklı spor ayakkabısı, çıkarmaz evde bile
Onsuz geçen yılların, gözlerinden yaş olur akar...

Cebinde bayramdan kalma şekerler
Onun elleri küçük daha açamaz
O nasıl beyaz küçücük dişler
İnsan sevmeye doyamaz...

O bilmez seni, bilmeyecektir de
Adın bir günah gibidir, anılmaz...
İçinden fısıldamak gelir sessizce;
Endişen; 'Küçüğüm bana inanmaz'

Karşıda korkudan sararmış bir kadın,
Saçımda hediye bıraktığın aklarım
Sende anneliğin hediyesi kiloların
Rahat ol katilim; anılmayacak adım...

Akıllım giderken el sallar,
Nerden bilsin beni körpe beden
Ona öğretilen;
La Fontaine' den masallar....


R.Koçak
08.06.2012
(Eşliğinde; Autumn Tears - The Broken Doll)

''Eskilerden Mektup Var''


Ben de gençtim bir zamanlar...

Hobilerim var rahat bırakın beni dedim - Hayat hobilerden önemlidir, bırak böyle boş şeyleri dediler...

Bir üniversite hayali vardı. - İş daha önce gelir o iş sonra dediler....

Arkadaşlarım dedim. - Onlar mı seni kurtaracak dediler...

Bağırdım avazım çıkana kadar - Küçücük yaşta ne bu asilik dediler...

Gitmek istedim çok uzaklara - Senin artık bir kariyerin var dediler...

Sevdim hem de çok sevdim - Bu yaşta ne bu sevgi hayatı yaşa dediler...

Hep onlar birşeyler dedi. Çünkü en iyi bilen onlardı...

Sonra ben sustum.
Gitmedim o uzaklara...
Sevmedim artık kimseyi...
Uzaklaştım tüm insanlardan...

Avazım çıkana kadar sustum. - Bu adam da çok yaşlı dediler...

Şimdi tebessüm ediyorum çok bilenlere, hayata ve tüm sevdiklerime...

Eyvallah herkese...


R.Koçak 
23.03.2012

" DİPTEDİR EN GÜZEL SEVGİLER "



Uçsuz bucaksız denizde kötü niyetli bir insan dolanır eski sandalıyla denizin kalbini yırta yırta...Her gün kirletir berrak suları ve tam denizin ortasına vardığında kapkara bir taş atar.Zanneder ki bu taş denizi taşıracak, hiç olmazsa bir canlıyı öldürecek...

Evet her gün bu acıyı çekmek zorunda kalan deniz, kapkara taşı bağrına basana kadar taş dibi boylayana kadar ağlar.Fakat o da bilir ki bu koskoca şehirde onu taşıracak kadar taş yoktur.Her gün bu gafile güler, anlam bulamaz...

O insan, sandalı ne zaman kıyıya çekse denize doğru döner ve pis pis sırıtır. Deniz de her defasında sevgilisi günesin yardımıyla onun gözlerini alır.
Günler aylar geçer, atacak tas bulamaz. Kalmamıştır artik atacak bir kötülük daha...Deniz her zaman ki berraklığıyla O'na "Merhaba"yı esirgemez ayrıca....


Ve bir gün...
O da kavuşur sevgilisi denize.
O da attığı tasların yanına gelir. O da artık "diptedir"...      
Deniz hepsine yetecek kadar suya ve bir o kadar sevgiye sahiptir.


Şimdi sen,
Eski sandalın ve onlarca attığın tasla denizime iltica eden.
Attığın hiçbir tas kirletmedi bu berrak denizi, attığın hicbirsey acıtmadı senin kadar.

O yüzden basma kumsalıma, soluma o ılık meltemi.
Attığın taşlar bile utanıyor senden.
Sen en iyisi;


Git başka diyarlara....



R.Koçak

28.03.2012

" KARİKATÜR KOMEDYA "



Meteris Postası ;) 

TEZ : Remzi park var dedi, çok güzel dedi, bir gittik Hasan Emmi Türbesi'nin önündeyiz. Burası manzaralı dedi yola bakıyor dedi. Neyse oturduk mezarın önüne ben ne olur ne olmaz diye cebimde taşıdığım yarım ekmek döneri çıkardım yemeye başladım.Sonrasını hatırlamak bile istemiyorum....

ANTİTEZ : Efendim şimdi ben aydın olduğumdan dolayı herkesin gittiği parkları tercih etmiyorum. Bu yüzden Nevşehir'in en marjinal adamını yanıma aldım ve kimselerin olmadığı bu parka geçtik.
Redbull ve dubble lüx kuruyemiş tükettik. Neyse efendim biz koyu bir sohbette hızla ilerlerken bir bağırış kopuverdi.Sonra olaylar çıktı karşı tarafta. Şahinciler kapışıyormuş. Hatta arabalarının  arkasında ''duygusuz'' yazıyormuş. Çağdaş bir aydın olarak gelecek nesiller adına tepki vermek istedim. Ve ''bu saçma yazı da neyin nesi?'' dememle birlikte dar paçalı, sarı conversli, pembe t-shirtlü gençler üstüme saldırdı. Aydın olduğum için normalde atmaları gereken dayağı misliyle attılar. Haber peşine düşen İsrafil`in fotoğraf makinesini kırdılar. Kango'mun camlarını patlattılar.
Aydınlığı bir kenara bırakıp şöyle seslendim;
 ''Sizi bulucam olum'' ;)

Meteris Anketi ;)  

Efendim olaylardan sonra tekrar olay yerine arabasız yayan geri gittik. Kafamıza şapka üstümüze adidas yağmurluk giydik. Diğer yağmurluklar terletip pişik yapıyor aydın bedenime ;)
Gene mezarlıkta yol manzaralı çime çöktük. Bu sefer Burn aldık. Zaman hızla ilerlerken 'bizim haylazlar' havalı korna ve Türk bayraklarıyla, 'modern araba arkası yazıları ve bastırılamayan zafer coşkularıyla' ayrıldıkları olay yerine gelemediler. Evet onları aydın ışığım ürkütmüştü ;)
Bizde zaman boşa geçmesin diye "kadına şiddet" adlı anket yapmaya karar verdik. Herkes bizi geri çevirdi; hatta sarhoş sandılar.Sonunda 'Münir ve Münire' isimli çifte sorularımızı yönelttik;
Aile içi düzenli şiddet olduğunu belirten çift tartışmaya ve yumruklaşmaya başladılar. O ara aydınımızın memur olduğunu duyan Münir karısının boğazına pıçak dayadı. Aydınımızdan evde kalmış kızıyla evlenmesini yoksa karısını keseceğini haykırdı.
Aydın o gece güzel ülkesini bu şiddetten kurtarmak için sosyal sorumluluk aldı ve o gece evlendi...

TOTAL SONUÇ :  Ne aydın kaldı, ne makine ;)


R.Koçak

16.09.2011

" NE KALDI GERİYE "



'' Artık o huysuz adamın huysuz bir kadını yok. ''


Evet huysuz kadın böyle dedi ve hıçkırıklara boğularak ardına bakmadan yürüdü yürüdü yürüdü.Her adımı onu tutsaklığa ve acı bir hayata daha çok yaklaştırıyordu...

Huysuz kadın özgürlüğünü geri çevirip teşekkür etti, anahtarları gardiyana geri uzattı, demir zırhlı kapıyı tuttu, son kez dışarıya baktı.Huysuz kadın aslında tutsaklığa alışmıştı, özgürlük onun için azap demekti.O girdiği tutsaklık çukurunun artık esiriydi.Tüm mahkumların şaşkın bakışları arasında içeri geçti, ayağındaki o ağır demiri kendi elleriyle içeri aldı ve kapıyı yavaşça kendine çekti.

Şimdi huysuz kadın bir ömür boyu süreceği tutsaklığında dışarıdaki hayatı ve özgürlüğü düşünecek; verdiği kararda kendini tatmin edecek ayrıntılar yakalamaya çalışacaktı.Sahilde taze kokan simidin susamlarını ve martıların açlık çığlıklarını düşünecek; denizin derinliği kadar hüzne boğulacaktı.

Doğduğundan beri tutsak olan bedenine özgürlüğün bir daha teklif edilmeyeceğini, ömrünün kalan zamanının altın özgürlüğü düşünerek geçebileceğini düşünür ve demir kapıyı örttükten itibaren özgürlük acısıyla ciğeri yanar; kahrolur.
Artık dışarıya çıkamayacağını bilen gardiyanlar anahtarları dipsiz bir kuyuya atarlar.

Ve o dakika itibariyle huysuz kadın özgürlüğe aşık olur.İçini yakan özgürlük ateşi mum misali onu yakıp tüketecektir.Özgürlüğe nispet yaparcasına sarılır daha çok tutsaklığına.Özgürlükten korkmanın cezasını artık bir ömür tutsaklığıyla ödeyecektir.

Geri dönüş yoktur artık.Anahtarlar kuyunun dibinde; özgürlük artık güneş kadar uzak bir yerdedir.

Sonuç:
Huysuz kadın; bir ömür azap çekecektir

** Şimdi uç gönlüm demir kafesin üstünden.Ardına bile bakma, bırak kim düşerse düşsün denize.
Sen sonsuz özgürlüğü hak ettin- **


R.Koçak

27.08.2011

" PSİKOZ "



''Bazen kendini kötü hissetmek hiç bir şey hissetmemekten daha evlaymış...''

Bugünlerde bu sözü çok kullanıyorum ve tek kaldığım zamanlarda arial bir şekilde gözümün önünden geçiyor.

Düşünemiyorum, yazamıyorum ve en acı tarafı kendimi kötü bile hissedemiyorum.Duygularımla
arama çektiğim seti aşamıyorum.O kalın duvarı yıkıp eski ''ben'' e ulaşamıyorum.Okunan
selaları eskiden pür dikkat dinleyen o adam, şimdi cami çıkışları musalla taşındaki meftunabakamaz duruma gelmiş, kendime şaşırıyorum...

Ne oldu da bu duruma geldim; günlerdir düşünüyorum.Yıllardır bir an teklemeden çalışan bu makine
neden biranda istop etti.Sebep bulamıyorum.

Yoldaki hayvanlar bile bir değişik bakıyor, sanki buradan git diyorlar.Oturmaya gittiğim parklar ıslak,
gözüme baka baka karşıdan gelen yüzler başka yöne çevrili....

Ayakkabı eskittiğim kaldırımların sevgilisi yeni evinin perdelerini dikiyor, havlularına kenar yapıyor ve bir yandan
da mutluluk rolleri çizen fotoğraflarını yolluyor; narkozlu bedenim tatlı bir tebessümle karşılık veriyor...

Güneş batarken o sevdiğim turuncu semada karşıma çıkan siluetin artık bir mana ifade etmiyor...

Herkes ülke meseleleri hakkında konuşurken duymazdan geliyor, karşı taraftaki yalnız dağ ile tek bizim anlayabileceğimiz sohbetler ediyorum.Bana dert yanıyor; eteğindeki kızıl ırmaktan şikayet ediyor.Her sabah önüne çöken
sisten bahsediyor, kendinde tutuklu kaldığı korkunç saatleri anlatıyor.
Ben de akşam yanına gidip göz yaşlarını siliyorum.

Toprağa kavuşmaya çalışan salkım söğüt altında boş boş ufku izliyorum.

Bana sesleniyor toprak; yeter yukarda gezdiğin, artık aşağı gel dostum diyor

Bitti oyun, tükendi senaryo, kalmadı gidecek yol diyor.

Burada hislerin en güzeli var.

Varlığına varlık katar.


Geliyorum dostlarım;

Size katılacak bir psikoz daha var...


R.Koçak
18.07.2011

''Hüznün Başkenti ''





Anlatılmamış ve hiçbir zaman hiçbir yerde anlatılmayacak olan nice sırlarıyla Ankara, bende hep tamamlanmamış bir şarkı veya çoktan bitmiş bir şiir olarak, hüzünlü sonbahar devinimiyle içimde, sonsuza dek yaşayacak.

Bitişlerle dolacak hayatlarımız, her yeni bir gün mutlaka eski bir şarkıyla anılacak.
Çıkıp gelen her şey, bir valiz bile hazırlamadan aniden görünecek kapıda.
Seni çağıracak...
Üstüne çöken ağırlığınla bağlayacaksın ayakkabılarını, yola çıkacaksın, kapanacak gözlerin. Gazete hışırtılarıyla kalkacak, yanındaki amcayla sohbet edecek, hala onu düşüneceksin.

Tek başına indiğin Aşti' de küçük bavulun ve sen bozuk olan yürüyen merdivenler nedeniyle ağır ağır çıkacaksın yukarı.
Gişeye yaklaşacaksın. Eski günlerdeki gibi ''öğrenci'' diyeceksin. Veznedeki duvar yüzlü adam sana paso soracak ve sen cebinden birkaç lira daha çıkaracaksın. Metroda yine en arkaya geçecek, yabancı insanların yerine boş siyah duvara bakacaksın.

Arkadaşların yanına gelecek, ama sen o eski kokuyu alamayacaksın.Konuşacak o kadar şey varken, derin derin yüzlerine bakacak, geçen günlerine yanacaksın...

Eskiden şevkle adımını attığın kaldırımlar diken diken batacak ayağına, yorulacak gene o banka oturacaksın. Kazıdığın ismine dokunacak, acı çeken tahtanın hüznünü paylaşacaksın.
Eski komşuların karşına çıkacak, 'mahallenin haylazı' na selam verecek, ona artık bir büyük gibi davranacak, eski samimi gülüşleri yerini ciddiyete bırakacak...
Gri gökyüzü de sana gürüldeyerek selam verecek, 'hoş geldin' demek içinse seni sırılsıklam edecek.

Merdivenlerden yavaş yavaş çıkacak o sırada. Gözlerini ayırmadan gelecek yanına.
Onca geçen vaktin hesabını sorarmışçasına 'Merhaba' diyecek.
Selamlaşacaksın.
Karşında yine anıların belirecek.
İçin burkulacak, gözyaşlarını gene içine akıtacaksın.
Sana geçmişten kalan bir ukde gibi bakacak
Ayrılan yolların bir daha birleşemeyeceğini yüzündeki ağırlıktan anlayacaksın.
Elindeki yüzük dikkatini çekecek;
Senin bakışlarını takip eden çocuksu yüreğiyle;
Nişanlandığını söyleyecek.
Ağzın kuruyacak, konuşamayacaksın...
Senle vedalaşacak, arkasını dönmeden yol alacak
Sen öylece baka kalacaksın...

Söylediği her harfin ağırlığını içine basan yüreğinle tekrar yol alacaksın.

Ah Ankara; hüznümün başkenti, yalnızlığımın yüce kalesi. Beni 'ben' yapan şehir,

Elveda...

Ve ey deli yürek, ey sevdalı yürek
Sen daha ne yollar alacak ne sevdalar atlatacaksın

Aslında sevda denen illet ne imiş bir gün anlayacaksın...

R.Koçak
20.06.2011

" Sonbahar "



Hayatın yorgunluğunu sırtından atmaya çalışan bir çift göz; aradığı şeyin aslında sıcak yuvasında, annesinin fedakar ellerinde, babasının göz altındaki yorgun torbalarında ve daha kundakta herkesten ve her şeyden habersiz masum bir çocuğu andıran kardeşinin omzunda takılı kaldığını anlar..
Bozuk, sarsıntılı yollarda; pas tutmuş reklam tabelalarının arasından inatla ve sanki hiç görmediği insanlarla ilk defa tanışmaya giden birinin taşıdığı heyecana ortak olan kalbiyle kapının önüne gelir.


Alışık gibiydi aslında.İnsanın acı çekerek olgunlaşacağına inanırdı.Sürekli; "Allah'ım! İnsanlar seni verdiğin nimetler yüzünden severler; bense seni verdiğin belalar yüzünden severim!" derdi.Beyni hep sorular üretir, çok sevdiği tozlu kitaplar da cevabını verirdi.
Gözlerinde hep bir bilmişlik yatardı.Bastığı kaldırımın altında ne olduğunu sanki kaldırım altındaki solucandan daha iyi bilirmişçesine bakardı.
Ben bunu yüzündeki gülümsemeden anlardım.


"Çünkü, gördüğü şeylerin boyundaydı o, kendi boyunda değil..."

Anlayın işte diğerleri gibi değildi.

Bilmediği sokaklarda kaybolmayı severdi kaldırımların sevimli arkadaşı.Gitmek istediği yeri sorarak değil; yol ayrımlarında kendi seçerek gitmeyi severdi.Mezarlık yanlarındaki parklarda insanların sonbaharda dökülmüşçesine bir bir sıralanmış mabetlerini izlemek ve kim bilir ne mutluluklar ne acılar yaşa  dıklarını düşünmek hep zihnini daha çok bilinmeze çevirirdi.
Bilindik caddeler, bilindik yerler, bilindik kişiler hep sıradan gelirdi ona.

Hayatta hep bilinmezliklerin esiriydi; bir de annesinin yaptığı böreğin kenarına, tepsi sonunda kalmış kırıntılar ve bir avuç susam parçasına...

Nerde kalmıştı eylül yürekli;

Artık beynini taşıyamayan ayaklarıyla, bir sonbahar günü evinin önüne gelir.Hiç dönmeyecekmiş edasıyla evinin zilini çalar; kapıyı açan kişinin bulaşıcı mutluluğu hemen onunda gözlerine yapışır, adımını hızlıca atar, evinin oksijenini içine çeker.Evdeki uzun yokluğunu anlar,mutlu gözlerine hüzün çöker, ama fark ettirmez.
Ne yaparsa yapsın eskisi gibi değildir.Tüm duygularında içine sinmemişlik vardır artık.Belki de bu; kapıdan attığı ilk adımdan hemen sonra, geri döneceği günün üstüne çöken ağırlığı ve yine bir gidişin hüznüdür.


Cennetten; Araf'a dönene kadar tedirgin ama mutlu bir şekilde anın tadını çıkarmaya çalışacaktır.


Evet; bir sonbahar sabahı evine döner.

Kaç sonbahar daha.....


R.Koçak

08.05.2011

" UMUT "



Yazılar



Gözlerdeki ışıktı umut
Kalplerde huzur,
Dillerde tatlı bir sukut...

Olmayacak şeylerin vaadi;
İki göz odaydı belki...
İştimadaki askerin dalgın hayali,
Döndüğünde nasıl bulacaktı emanetini...


Hastane koridorunda volta atan, 
Üzgün babanın çaresizliği...
Doktorda aradığı şifası, merhemi,
Annenin duası, kahrolmuş yüreği...


Eve giderken 
Alabilecekmiydi ekmeğini?
Merhametsiz patronun verdiği esareti;
Aldırmadı ki çocuğunun oyuncak bebeğini... 


Mendil satan körpecik bedenin,
Arabalar arasında ölüm valsi...
Gözlerinde kırmızı ışığın buruk sevinci;
Bu ay annesi doktora gidebilecekmiydi?  


Elleri öpülesi ninemin,
Sandıktaki kefeni...
Yıllar önce kaybedettiği erinin,
Üstünde bıraktığı hasreti.....


Neydi umut, neyin peşindeydi onca insan?

Geleceğin kaygısı,
Geçmişin pişmanlığı,
Yarınınsa korkaklığı...

Umut dediğin;
Hayat karşısında, insanın ne kadar yol aldığı....

R.Koçak
14.04.2011

'' Sevmenin Çoktur Bahanesi "



Gençti daha,
Sakalları yeni terlemisti,
Vardı elbet birçok hayali...


İşe girerim derdi yakında
Sonra da evlenirim;
Sevda sinemalarda...

Ankastre beden, setüstü beyin,
Üzerine şekerli bir tutam sevgi
Mutluluk için başka ne aranırdı ki...

Küçük bir evim olur
Bir bize bir de kızımıza oda
Allah'tan ne isterdi ki daha...

Bekler oldu soğukta,
Pas tutmuş sokak lambasının altında
Sevmeyi bilmeyen gözlerin uğruna...

Gitti sonunda delikanlı uzaklara,
Kaldırımlarla vedalaştı.
El salladı arkasından sokak lambası;
Kalbini oraya bırakıp, bir sabah yol aldı...

Öldürmedi umudunu, makinaya bağlı yaşattı.
Kalbi hergün beynine yeni çalımlar attı.
Eksik olmadı hiç gözlerde yaşları...

Ne ilaçlar sürdü üstüne;
Belki yarası kapanır diye...
Hiç mümkün mü?
Kapanmadı.....

Sonra büyüdü delikanlı,
O da geçti hayatın eleğinden.
Gördü gerceği hakikati;
Seven kalmamış yürekten...

R.Koçak
29.03.2011

"Ey Garip Oğul"


Şarapnel dolu cephede,
Eli öpülesi bir ana,
Bağımsızlık taşıyor sırtında;
Allah Allah diyen neferlere....


Dudakları kavrulmuş susuzluktan,
Üstte yok başta yok,
Saldırıyor düşmanın kalleş ordusu;
Attıkları her kurşun kalbine bir ok...


Toprağa düştü hasret dolu gözleriyle...
Gayesi yaşamak degildi ki o kanlı harpte.
Yol açtı Peygamberi;
Şehadet çeşmesinden kana kana içmeye....


Evde yeni doğmus yetimi,
Nerden bilsin;
Daha hiç görmemişti ki...
Bağrı yanmış anası, 4 yaşındaki garibi
Hep aradı gözleri kınalı Ahmed'i...


Ahmedim ne mutlu şimdi,
Kazandı bağımsızlığı, şanlı zaferi...
Yediği onlarca kurşun;
Garibinin hürriyeti....


Ey Garip oğul;
Sahip çık babanın emanetine,
Birgün toprağa düşmek gerekirse;
Çıkıpta ben bedelliyim deme...



R.Koçak
17.03.2011

" BİR ADAM YARATMAK "





Günaydın !
Nasıl; iyi uyuyabildin mi bari?
Dağıt üstedindeki ölüm uykusunu gafleti,
Aç gözlerini artık, bu saçma uyku sana yetmedi mi?


Gel haydi otur soframıza
Ama önce git;
Beynindeki iyilik çapaklarını yıka,

Saf mantığını da iyice bir ovala,

Kirlet ruhunu sonu olmayan bataklıklarda...


Sonuna kadar aç gözlerini bak semaya
Seni seven, bağışlayan, esirgeyen, Allah`ın 
Senin icin yarattığı cehennemi var
Unutma!


Söyleyin anneler;
Robot mu doğurursunuz siz?
En hassas makinedir insan
Hiç düşünmez misiniz?
Adım başı her taraf düşman

Nedir sizdeki bu cesaret
Kader kemiriciler girmiş varlık tarlasına
Sonumuz ilelebet esaret...


İyi diyorlarsa sana sürekli,
Sen bu zerzavattan uzaklaş.
Cömert bir düşman gerekli,
Yalnızlığına kaç arkadaş.


Kimmiş senin pek değerli sırdaş,
Tımarhanaye atmaya çalışan
Boynuna aksesuar;
Bir incir ağacı, bir halat, bir de baş,
Kötü sonları sana yamayan;
Beyaz sandığın;
Kömür karası arkadaş...


Şimdi otur haydi
Bunca yıldır sürüklendiğin yetmedi mi sana ?
Unutma; her öğün çok önemli;
Bu sabah; kaç dilim düşman yedin mesela ?


Bırak artık yalancı gülücükleri,
Olmasın artık hayatında hiç ikilem.
Ne başı çek ne de dön geri,
Anla artık;
Hayat cok bilinmeyenli denklem....



R.Koçak

26.02.2011

" BİR DEMLİKTE İKİ GÖNÜL "



....

Kadınlar, tıpkı çay misali;
Kimi demsiz, tatsız, tuzsuz,
Kimi uzun gecelerde tek dostunuz....

Kimi kaçak, kimi yerli,
Kimi yeşil, kimi naneli,
Fazla önemi yok aslında;
Hepsi uyku kaçırır sürekli.

Limondur bu aşkın katili
Şeker bitirir aradaki muhabbeti 
Sabret de yanında ol sen simidi;

Dostlar;
Çayı her daim içmeli....


R.Koçak


( Dün geçmişi bir güzel anarken,
Aklıma eskiler geldi aniden...
Sağ olsunlar ziyareti kısa tuttular,
Arkalarında yine;
Yıpranmış bir gönül bıraktılar...

Yalnızlığım haydi tut bugün ellerimden,
En güzel aşık gene biziz,
Alzaymırlı İki gönül; bir fincan tek demlikten...)

*Sevgililer gününüz kutlu olsun...
14.02.2011

" YOKLUĞUNUN GÜZELLİĞİNDE KAL "




Bana yakınlaş ki,
Ben de senden uzaklastığımı hissedeyim
Korkutuyor beni bu avaz avaz sessizliğin;
Sen konuş ki kulaklarımdan sesini sileyim.


Sen yaklastıkça iyi bilirim
Sensizliğin büyük nimetini;
Acıdan zevk almasını öğrettin
Ah sen kalbime hançerleri sokan
Sen ne namerttin!


Yeter artık!
Bitsin bu kanserli gelişlerin
Sen geldikce; yaklaşıyor bitişlerim...

En iyisi yokluğunun güzelliğinde kal...

 R.Koçak
10.02.2011

 ilham:(Halvet Der Encümen)

" HOŞGELDİN "



....

Beynimde ve kalbimde değişik bir hadise başladı.
Birden bastırdı ve bir anda kapandı tüm kapılarım...
Kısa sürdü, ama zarar verdi.
Ben hasarı hesaplarken gökyüzünde oturmuş bana gülümsedi.
Karla karışık çisenti...
İçeri girdim.
Düşündüm.
Hala gökyüzünde onu görüyordum.
Gitmiyordu baş ucumdan, yağmuyordu da...
Bir kabus gibi üzerime çöktü, belki de hayatıma...

Ve ter içinde uyandım, bir de baktım ki rasat gelmiş
Birde baktım ne görüyüm o; gökyüzünde hala.
Hemen başlattım hadiseyi, bu defa bitirmemek üzere...
Ne güzel de yağıyordun yüreğime...
Her tanesi aşk kokuyordu.

"Anılar gözümde canlanır oldu
Havada da hafif bir kar yağışı
Hiç göremedim ben mutlu sonu
Anladım yokmuş sevmenin yaşı...

Zarar vereceğini biliyordum ama ne yapayım
Açtım tüm kapılarımı, haydi gir içeri;
Gene sensiz sokaklarda çıkmazlardayım...
Görüşmeyeli çok uzun zaman oldu değil mi? "


Hoşgeldin...

R.Koçak
01.02.2011

" BİR ADAM VARDI; CANI SIKILAN "




Adı Fakir
Soyadı Şakir
Kalbi temiz
Üstü kir.......

Yemek dağıtır tepside
Fişleri toplar götürür
Süpürgeyi yürütür
Halıların üstünde....

Çok sever barbunya cola
Hergün işe gider 
Bulaşıkçı ardından vurur mala
Usta başı küsmüş
Vermez mola.....

Kaşığı çatalı eledi
Bezle kuruladı sildi
Harman yapıp
Tabakların yanına masaya verdi...

Biraz bekleyince
Yerler suyu çekince
Çekçek hazır
Ustası gelince....

Ekmeği ateşten
Yanmış güneşten
Enerji deposu
Pazısı şişmiş güreşten....

Yemek çıkmayınca düzeni bozuldu
İş durdu maffoldu
Usta başı arayıp                                       
Onu buldu....                                                                                         

çöpü çıkartır dışarı
ücretinde etmez hata
Merdivenden yukarı aşağı
Derdini kime anlata.....

Bir yukarı bir aşağı
Para kazanmak başarı
Saat üçte işi bitirdi
Hak etti ekmeği,kaşarı......

Herkesin yevmiyesi yarı
Onun ki on ellilik sarı
Hortumla duş alıp
Gölgede çaldı saksafonu, kavalı......

İster gönlü bir araba
Hergün sahibinden.com`da ucuz eski ara
Yetmez maaşı garibin çok dertli neyini sata
Şükrü bey vermez Roveri gönlü ister kaçıra
Kredi çekecek bulamaz kefil
Yavrum bu akılla gidersen olursun yıllarca sefil.....

Çalışınca terlemek
Yorulunca dinlenmek
Kazancı alın teri
Helal nasırlı emek!.....

Sonunda memur oldu, şuan yatışta
Van`a gitti çıkamadı manava bakkala
Dağın başında, delirir durur
Kudur sen Şakir kudur...

Parayı gördü aldı sonunda Opeli
Tutmaz hiç şanzumanı freni
Her köşebaşı çeker benzinliğe
Sattı sonunda; verdi avanağın birine

Gönlü hep ister Ankara`yı
"Olmaz" der büyük torpil dayı
Takılı kaldı Van ellerinde
Veremez bu duruma bir son
Teşhisi: kronik depresyon; 

Sakir hep dertte...

R.Koçak
26.01.2011

"BİRAZ LÜKÜS''



Anladım sonunda
Benim aşkım;
Senin sofrana pastırma
Parmaklarına pırlanta
Altına spor araba...

Ve;
Hayallerindeki en uç nokta

O yüzden uğrasma boşuna
Benim "sevdam";
Biraz lüx kaçar sana...

Sana tavsiyem;
Bir varoş sevda...


R.Koçak

18.01.2011

" EVE GEL ARTIK "




Hoşgeldin kalbim...

Bir senedir çok değişmişsin; eskiden soyut ve içten severdin.
Şimdi aldığım kalp daha somut ve delillere bağlı sever olmuş...

Yazık!

İyi bakamamışlar sana kalbim...
Hani unutmuştum ya seni o sokak lambasının altında;
ne var ne yok üstüne atmışlar, hor görmüşler seni...

Yazık!

Seni bıraktığım emanetçin hiçbir zaman eve almamış seni.
Pek üşümüşsün soğukta, kirlenmişsin aynı zamanda.Sen bu hallere
düşmek için mi sevmiştin? Bu bedenden ayrı yaşayıp "onun" kalbini
kendine mi seçmiştin?

Yazık!

Senin "o" sevdiğin kalp; seni "ona" emanet bıraktığımda çok farklıydı,
şimdi çok farklı.O zaman "o kalp" yalan söylemeyi beceremez, yüzü kızarırdı;
üstünde bir çocuk masumiyeti vardı.Çok değişmiş şimdileri.Aslında "o"da farklı değilmiş...
Ah kalbim bensiz geçirdiğin zamana;

Yazık!

Sisli bir Ankara sabahı, ellerimde bavul, gözlerimde hasret ve göğüs kafesimin içinde
yıpranmış bir kalple geri dönüyorum.

Yeter kalbim ağladığın...
El salla artık, vedalaş; hatta mutluluklar dile "o çok sevdiğin kalbe"                                                                            *Yağmurlu bir akşam ve Ankara

Bak dönüyoruz artık evimize; aman tut ellerimi yolunu kaybetme...

Ve hava gitgide açıyor; dağılıyor sis.
Dağılıyor o eski belirsizlikler...

Yeni bir gün başlıyor.
Ve gitmemek üzere benlesin.

Hoşgeldin kalbim...



R.Koçak

09.01.2011

"YETER GEZDİĞİN"





Ve kıvrılıp, uzayan giden yolların haşmeti altında; 
tembellik yapıp gelmeyen bir çocuğun sakladığı hasretle yazıyorum şimdi sana....

Bıktım artık her giden otobüsün arkasındaki reklamda, senin süluetini görmekten...
Bıktım artık yanan her sokak lambasının altında; biraz kibirli, biraz da "neden gelmedin?"
gibi bakan gözlerini seyretmekten...

Bir nöbet çıkışı; uykusuz ve yorgun bir şekilde otobüs firmasının önünde aldım soluğu....
Hava buralarda çok güzel, ama yine de yanıma kalın şeyler aldım.
Bilirim bekletmeyi çok seversin...

Eski ve boyası atmıs "kamyon gibi bir otobüs"e bindim sonunda...
Yanıma büyük ihtimalle emekli, okumayı seven, güzel yüzlü bir amca geldi.
"Selam" verdi.Belli o bu "memleketten" değildi...

Önümde Ankara`da oturan ve çok şeyler yasamış, yaşadıkları bir o kadarda diline yansımış
bir teyze vardı.Her konuştuğu konuya dayanmama rağmen; sıra hastalıklarını ve izlediği dizilerini
anlatmaya gelince cinnet geçiresim geliyordu.
Deri montu, ilginç tüylü şapkası, film çekilmis araba camı gibi gözlüğü, altın renkli çerçevesi, 
kırmızı fuları, kendine has; soda ve çubuk kraker birlikteliğinde damağından çıkardığı değişik sesleriyle 
yolculuğumun en renkli karakteriydi bu teyze ...

Mola yerindeki araba yıkayan amcayı da unutamam.Ayağında sarı çizmesi, üşümesin diye incecik eline taktığı
eldiveni, sırada bekleyen otobüslerin verdiği telaşesi, yüzünde yılların biriktirdiği yorgunluğu,
gözlerindeyse helal kazanmanın sevincini taşıyan bu amca kim bilir şu an ne düsünüyordu?...

Bozuk, sarsıntılı yollarda; pas tutmuş reklam tabelalarının arasından geçiyoruz aheste aheste...

Niyeyse sana yaklastıkça hava kapanıyor, güneş kendini kaybettiriyordu.Gri renkli ruhun havaya sinmiş.
Bir zamanlar içime sindiği için iyi biliyorum...

Bir yıl önce yanından ayrılırken, yanıma sadece bedenimi ve birkaç parça elbisemi almışım;
senin belirsiz sözlerin yüzünden.İnsan kalpsiz yaşayamıyor be bitanem...

Dilerim dönüşte sadece kendi kalbimle dönerim.

Dedim ya sana yaklaştıkça hava kararıyor.

Yaklaştıkça üşüyorum.

Beraber ısınamadık belki, ama birimiz ısınsın artık değilmi?

Kıvrılan yolların altında ezilmiş çocuğun hasretiyle yazıyorum şimdi sana...

Kalbim orda kalmış, sokak lambasının altında;


O`nu almaya geliyorum....


                                                                          
R.Koçak

        04.01.2011             

"NİKSİ"





Yağmur yağıyordu...

Bir sokak ortasında beni de yakaladı.

Kaçmadım "O"ndan...

Çektim kokusunu içime saatlerce; bana veda edene kadar...

Ganj nehrinin kıyısında günahlarını akıtan Hindular gibi;
akıttım günahlarımı o sokağa...

Kaldırımlar simsiyah oldu.

O kadar rahatladım o kadar hafifledim ki anlatamam...

Yağmurla vedalaştım.

Sağolsun gideceğim yere kadar eşlik etti bana...

Eve geldim.

Pijamalarımı giydim.

Bir bebek gibi sorunsuz ve habersizdim.

Aynı zamanda sıcacık...

Başımı yastığa koydum.

Kapadım gözlerimi, uyudum.

Belki de hep uyuyordum.

Bilemedim...


R.Koçak

03.01.2011

"ANNEME"





Kendine iyi bak; fazla düşünme
Biz kızınca ne olur sitem etme.
Sağlığına dikkat et; yalınayak gezme
"Doktorlar"ı izleyip kendini hasta etme...
Bak daha "üç tane" çocuğun var körpe;
Ağızları açık; elleri ellerinde
Sen bakmazsan, kim bakar söyle
Sen olmazsan sonları yetimhane...
Bazen tatlı-deli dans eder
Bazen beni çok sinir eder 
Bazen babam kaderine kahreder
Ne olursa olsun bize senin varlığın yeter...
Kimi der; üşüyom üstümü ört Beyye,
Kimi der; korkuyom gel yanıma yat anne,
Kimi de; yeter örtme battaniye,
Aslında tüm bu isteklerin altında;
Sen varsın be anne...
Babam evin kolonuysa; sen pimapenisin,
Penceresiz bina fırtınaya neylesin?
Sensiz bu canlar "körpe üç çocuk" bilirsin;
Allah sizi başımızdan eksik etmesin....

(Doğum günün kutlu olsun annem...)

R.Koçak

31.12.2010

" ALINAN SON BİLGİYE GÖRE... "





Üşür ayakları o soğukta
Üstte incecik bir mont,
Boynunda çok sevdiği kamera.
İnandigi seyler uğruna;
Dayanır her olumsuzluğa...

Hayat hırsıyla doludur oysa;
Hizmet aşkı yüreğinde en derin nokta.
Çığ kar engelleyemez onları,
Yürür Hakk'a ve hakikata...

Günlerdir bekleyen annenin hüznü,
Bulaşır yanıbaşındaki evladına.
Sorar nerde benim babam; 
Hani gelirken oyuncak getircekti bana?

Ah benim güzel yavrum,
Babanın hasreti sinmiştir tüm oyuncaklarına.
Ardında bıraktığı iki dakikalık haberidir,
Birkaç fotoğrafı; omzuna takılı ekmek teknesi kamera
Baban kokan birkaç hırka.
Yıkılmaz şerefi, onurudur sana kalan aslında.... 

Büyü be yavrum sen şimdilik,
Elbet bitecek birgün bu hasretlik...
Tutacak baban ellerimizden,

Sarıl hayaline, sarıl hasretine şimdilik...



"Gazetecinin son haberi; kendisidir..."
Unutmadık, unutmayacağız...

İsmail GÜNEŞ

R.Koçak
16.12.2010

" ESKİ "



Evden üstümü kalınca giyip çıkmalarım, 
Sokak lambasının altında; 
İhtimaller üzerine tez çalışmalarım,
Küçücük ihtimallere bel bağlayışlarım...

Bazen derin derin iç çekişlerim, 
Avaz avaz suskunluklarım, dile gelemeyişlerim; 
Kuş misali uçmak varken her defasında 
Ayaklarımı kendi ellerimle bağlayışlarım... 

Fırtınalarla sessiz sedasiz konuşmalarım
Sabahin ilk ışığıyla son çırpınışlarım
Köşe bucak yollarda saklanışlarım
Ruhumla oynadığım hilekar saklambaçlarım

Bir çift ela göze, 
Tatli bir tebessüme
Aldanışlarım....
"Elveda"yı duyamamanın sevinciyle
Hergün yeniden başlayışlarım

Kendimi hergün kandıra kandıra  
Kalbimin beynime attığı çalımlarım
Unutmanın verdiği sevinçle
Eski ahmaklıklara tatli-sert yanışlarım


Ligde kalmayı son hafta başaran
Bir takımın sevinciyle
Yeni transfer çalışmalarım :)


Ah o eskiler;
Hepiniz hoşçakalın...

R.Koçak

09.12.2010

" KIZIL GEZEGEN "



Hayat masal gibimiydi sanki?
Kırmızı başlıklı kız gerçekten yenmişmiydi tilkiyi?
O kaplumbağa tavşana karşı kaç kere görmüştü finishi?
Yoksa Heidi gibi her an mutlu mu geçerdi?
Hayat Polyanna`yı mı oynamaktı gece gündüz sürekli?
Robin Hood gibi zenginden alan fakire veren kaldımı sahi?
Herkes bulabilirmiydi yolunu rahatça Hansel ile Gratel gibi?
Çalıp oynamakmıydı dostça, çıkarsız Bremen Mızıkacıları gibi?
Yoksa hayat; Rapunzel gibi sevdiğin için fedakarlik etmekmiydi?
Palyaço makyajının altında yatan o kadar sevimlimiydi?


Tek "gercek masal" var;
Ne yaparsan yap okşadıkça insanlarin içinden çıkıyor cini...


R.Koçak

13.12.2010

" DELİ GÖLGEM "


Gölgem çalıyor en sevdiğim şarkımı; ben söylüyorum
'Geçmiş' yükseliyor ay gibi o karanlıkta; ben dağlanıyorum...

Güneş battıkça bestem ölüyor; sahipsiz bir sokağın ortasında
Gölgem başka meridyenlerde; daha güzel kaldırımlarda
Görüyorum bak; şimdi kara bir sokak kedisinin kollarında.

Günler sonra buluştuk gasilhanenin soğuk duvarında
Gelmiş zamanım gölgem gibi; bak cenaze namazımda ilk safta . . .

Galiba deliriyorum ...


(Bu aksam 8G'ye gectim . . . )

R.Koçak

11.11.2010

" VUSLAT "




Gözler ışığa doğru bakar masumca; ister ki şu ışığın karanlığı aydınlattığı gibi hani; ışığın şiddetiyle küçülen gözlerinin tüm heyecanıyla sanki biraz sonra bişey olacak edasıyla izlediği gibi; bahtım sende beni kavuştur yarime, kavuştur beni memleketime,sevdiklerime; o ışığın karanlığı aydınlattığı gibi, tıpkı o ışığın gücü gibi; tıpkı o incecik zayıf ışığın ''güneş'' e kavuşmak için alabildiğince uzaması gibi;
'' Sn. Kaderim Değerli Bahtım unuttuklarımı hatırlat bana...'' dermiş gibi...


R.Koçak

20.07.2010

" ŞANSIMIZ BABAMIZ "




Evimizin ana kolonusun; pas tutmamış demirli,
Bazen artçı sarsıntıların olur; biraz sinirli.
Sen evimizin "Kızılay`ısın"; vurmaz depremi seli;
Kollarinin altinda toplansak; senin isigin yeterli...

İcmesen şu pis cigarayi güzel babam
Daha ne yasadık ki; bu günler sadece ara reklam.
Asıl film simdi baslıyor; kaydet haydi kameram;
Gişe rekorları kıracağız ailecek; izlemeye doyamadık
Tekrar başa saram...

Anam delirir sen evden gidince
Şaftı kayar sen yokken evde günlerce
Bakmaz bize; öyle uyur saatlerce
Gitme ne olur babam artık bir yerlere...

Meliha hanım sever babasını
Ne kadar önemli olsada coğu zaman menfaatı
Abur cabur yedirince yoktur babası kadar kralı
Sıkışınca kandırır hemen; yeter iki damla gözyası
Ne kadar kavga etselerde; birbirinin ortak yoldaşı
Eeee artık ever senin oğlanı ;)
Bak sonunda basardı; kaynattı kazanı,
Okur o merak etme; abaküs gibi zekası
Mutlu olmanin şimdi tam sırası...

Varlığın yeter baska ihsan istemem;
Bir olsun bu canlar o bize yeter.
Sen üzülme; duyma bir sitem;
Sonsuza dek bize gölgen yeter...

Kimisi şansi buldu bir kadında,
Kimi sayılamayacak kadar çok parada...
Biz bu hayatta tek bir şansla doğduk;
O da yıkılmaz direk Yavuz Baba...
                                                                                                                                                                                                     

* Yavuz KOÇAK

R.Koçak                                                                                                  
15.03.2010