Sabah olurdu bir şehirde
Ocağa konan çayın ıslığı,
Belki yeni evlenen çiftin ilk sabahı,
Gül dolu sessiz mezarlığı,
Dört tarafı puslu, bozuk yolları;
Kimine hapis, kimine mutluluk kaynağı..
Bir sabah yanaştı ambulans evine,
Götürdüler en kalabalık hastaneye.
Yakınları kuşkulu; dost mu olacaktı sedye?
Buz gibi doktor, asık surat hemşire..
Yıkıldı bir eş, yıkıldı ev; virane..
Okunurken selalar birbiri ardına;
Hayırsız tüm akrabalar, hepsi burada..
Bir kutu ayran, bir parça kumpanya,
Gömüp gittiler kara soğuk toprağa..
Yıkmak için mi atmıştı imzayı?
En büyük sözler; bastın mı kızım ayağı?
Üç yıllık macera, düğün şekeri, nikahı,
Bu şehir acaba sizi de yutarmıydı?
Kalkar baba sabah aydınlanmadan,
Hep aynı gömlek, hep aynı kaftan..
Bir umut çıkar mı bugün kira parası,
Belki sıkıntılı ama güzel mutlu yuvası...
Babanın işe giderken bindiği otobüsün sahibi,
Beklediği ihale bugün düşecekmiydi?
Arttıkça malı daha hırslı, daha kinli,
Onca şeyin hesabını nasıl verecekti?
''Bismillah'' der açar esnaf dükkanı,
Geç kapattığından yine yorgundur sabahı..
Güler yüz, temiz hizmet; emeğin kazancı
Veresiye kaçırır, ödemez baş belası;
Yaş geçti artık satmanın tam sırası...
İşportacı amca nerden aldın mendili?
Bu köşe senin diyorlar; gerçekten öyle mi?
Sattığın çakılar kim bilir hangi olayın müsebbibi?
Bu şehirde sensin zabıtanın yegane sevgilisi...
Güne başladı yine bir şehir tüm halkıyla,
Beklentiler, umutlar, kazançlar aceb ne ola?
Molası yok bu şehrin, hep yorgundur kalpler;
Bazen bu şehri terketmeyi herkes ister...
Tüm hikayesiyle bir şehir..
Bazen durgun, bazen sessiz, kimsesiz,
Yağmurda ağlayan; hep bitap, çaresiz,
Kavgası, gürültüsü hiç eksiksiz...
Bir şehir;
Caddeleri, sokakları hep bensiz...
(ANKARA)
R.Koçak
02.07.2013